Sanat

Tevhid Sanatçısının “En Güzel” İcrası

“Evrensel” gelenekler, tevhid sanatçısı aracılığıyla aktarılmaya devam eder. Bunu paylaşmasının yolu; imalı yani dolaylı ifadeye başvurmaktır. Yani sanat.

Tevhid sanatçısının malzemesi sevgidir. Sevdiği insana bakar ve onda bütün mevcudatı görür. Görmek ister. Sevdiğinin yüzünde denizleri, ummanları, dağları, ovaları, bulutları yıldızları, ağaçları görür. Onun yüzünde kuşları, yunusları, bülbülleri, arıları seyreder.

Her şey, sevdiğinin yüzüdür. Nereye dönse baktığı odur. Bu sevme edebi; başlı başına bir “insan olma” yolculuğu vaat ediyor hepimize. Tevhid sanatçısı derken ne demek istediğimi buradan hareketle kabaca açmaya çalışacağım.

Sevdiğinin yüzündeki anlamı ifade etmek isteyendir tevhid sanatçısı. Onun yüzünde gezinir, dinlenir, yolculuk eder. Döner. Kâbe’yi tavaf eden hacıdır o. Yönsüzlüğe döner. Biriktirdiği tüm kayıtları siler atar. Hudutları kaldırır her tavafında. Maşukunun gözünü kaşını, ayva tüylerini, gamzesini överken…. Övdüğü Hak’tır tevhid sanatçısının. Hak ise insandan görünür en yetkin haliyle. Yunus Emre şöyle der: “Bizim sevdiğimiz Hak’dır, bu halka göz ü kaş gelir!” Nitekim ayette Adem’i kendi suretinde yarattığından bahseder Cenab-ı Hakk. Bu Adem, nefs-i emaresinden geçmiş, nefsini ruh kılmış, kâmil seviyeye çıkmış insanın makamıdır. Meleklerin secde ettiği… İblisin ise etmediği… Adem’in manası ise “Resulullah” ile tamamlanır.

Tevhid sanatçısı; tıpkı Hz. Peygamber (S.A.V.) gibi kendi nefsinden söylemez, kaynağından ne emanet alıyorsa onu devam ettirir. “Evrensel” gelenekler, onun aracılığıyla aktarılmaya devam eder. Bunu paylaşmasının yolu; imalı yani dolaylı ifadeye başvurmaktır. Yani sanat. İster yazarak, ister çizip boyayarak, ister ney gibi feryat ederek. Çünkü vasıtasız olarak dile gelmesi mümkün değildir hakikatin. Hz. Peygamber’in Cebrail vasıtasıyla vahiy üzerinden bildirmesi gibi tevhid sanatçısı da maşuk vasıtasıyla söyler, kendi nefs-i emmare’sinden söylemez. Ona düşen maşuktan aldığı emanetini kendi meşrebince taşımaktır çünkü. “Gizli hazine” yi maşuktan aşkla yağma edebildiği ölçüde, eserlerinde ilhamını kaynağından çekiyor demektir. Gerçeğe ancak böyle yakınlaşır, yaklaştırır sanatseverleri. Gelgelelim amacı güzel insan, yani kâmil insan yetiştirmek olan aşk ve irfan medeniyetine ilhamını kaynağından çekmek için salt bilgi yeterli değil. İlme’l yakîn birikimlerin hayata geçmesi gerekiyor toplumda. Bildiklerini ancak hayatına, vücuduna tatbik ederek, canlı söze dönüştürerek gerçek bir insan olmak mümkün hale gelebiliyor. Musa da olsanız, illa Hızır gerekiyor bu insan olma yolculuğunda. Aksi takdirde nefsinin rızasına, başka bir deyişle ideolojilere, kimlik odaklı topluluklara, cemaatlerin nefsine (menfaatine vs.) hizmet etmeye başlanıyor. Bu da Hz. Peygamber gibi nefsini ümmet kılma yolunda bir adım olmuyor.

Bugün aşkın taliplerinden ziyade müşterileri var. O yüzden onu kolayca tüketiyoruz, irfan ile ilişkisini kuramadan. İrfansız aşk, şeriatsız hakikat gibi oysa. İnsanı felsefeye hapsediyor. Tatbikatsız, delilsiz, ayetsiz bırakıyor. Güzelin etik ve estetiği gelişmeden kalıyor. Tevhid medeniyeti değil, kadavra medeniyeti gelişiyor.

Tevhid sanatçısı ise baktığı her şeyde; velev ki şiddet, acı, katliam, gözyaşı, kan olsun… Evet her şeyde sevdiğinin güzel isimlerini temaşa eder. Dışarıda güzel olmayan hiçbir şey kalmayana dek güzele talip olandır. Allah’ın cemalinden olduğu kadar celalinden de razı olmadan, mutmain bir nefse ulaşmanın imkânsızlığına varmıştır.

Eserlerinde çirkinliği, kötülüğü de anlatsa belli bir edep içinde anlatır tevhid sanatçısı. Çünkü kötülüğün arızi olduğunu, asli olanın iyi / güzel olduğunu bilir. Eserlerinde gönülleri birbirine yaklaştırır, örtüştürür, bitiştirir. Bir eder. Kalbin anadilini konuşur. Bu yoldaki her çabası onun ameli olacaktır. Aşık bir amel, maşuk ise âlemdir diyebiliriz bu bağlamda. Tevhid sanatçısı bu ikisini bir’leyendir tam da.

Çünkü Allah’ı sevmek: Resulullah’ı sevmektir. Hakka en büyük delil Hazreti İnsan değilse nedir?..

Bu gerçeği kendi şuurunda yaşayıp hayatında ve sanatında tatbik edebildiği ölçüde onu ifade eder tevhid sanatçısı. Onun gerçeği insandır. Gerçeğe yaklaşmak, insanı anlama niyetiyle başlıyor. İnsan sonsuz bir yolculuk. Başı sonu ezelden ebede uzanan. Bu yüzden tevhid sanatçısı ille ölçü ister. Bu durumda başladığımız yere, sevilen yüze yaklaştık, ona döndük yeniden.

Bir yüzün güzelliğinden övgü ile söz etme mahareti, O’nun yüzünü çağrıştırmak içindir, başta da dediğim gibi. Hayatta da, sanatta da tek bir yüz yeter o halde tevhid sanatçısına. Sevmek, övmek, güzel olmak ve güzeli paylaşmak için… İşte o yüz, Hakk’ın yüzüdür. Kendini sevilende açığa çıkarır. Aşığa onu sevmek farz. Velhasıl bu yazıda bir icracı olarak ele aldığım tevhid sanatçısının bazı niteliklerinden bahsetmeye çalışırken aynı zamanda hayatını kâmil insan olmaya vakfeden, bu uğurda bedel ödemeyi göze alan ve belli bir edep ve üslup ile nefsini sorguya çekmeye talip olanları kast etmeye çalıştım.

Nurla kaplı bir yokluk âlemine, gönlünde ancak zerre sevgisizlik kalmadığında dalabiliyor insan. Hak’ta fena bulunduğunda, yani vuslat olduğunda aşık ve maşuk yek vücut olacak. Aşk şairlerinden Vâhib Ümmî’nin (ks) dediği gibi: “Âşıkam hem sâdıkam tevhid bana şâhid yeter / Ey birader Hak gelicek anla sen nâ-hak gider…” Evet, insanlaşma serüveni: Sevmenin sanatı. Bu da tevhid sanatçısının en güzel icrası işte!

Yazar Hakkında

Leyla İpekçi

Yorum Ekle