Sanat

TÜRK SİNEMASININ UNUTULMAZ KADINLARI

İlk dönemin tiyatrocu – oyuncularından Yeşilçam ünlülerine, 1980 sonrası değişen beyaz perde imajından günümüz yıldızlarına Türk sinemasının dinamik yüzü.

Bu yazıda bahsi geçen kadın oyuncuların hiçbiri birbirine benzemiyor. Birbirlerinin kopyası değiller, ne tipolojileriyle ne de sinema duruşlarıyla. Peki onlar şimdi neredeler? 1950’li yılların kitleleri etkileyen ünlü esmerleri ve sarışınları, bugün çok kişinin tanımadığı Pola Morelli, Gönül Bayhan, Melahat İçli ve diğerleri.Ya da Heyecan Başaran, Mualla Kaynak, Ayla Karaca, Mesiha Yelda… Bir dönemin reklamlarının gözdesi Ayten Çankaya’yı, sincap lakaplı Peri Han’ı ve Cavidan Dora’yı anımsayan var mı?

GEÇİŞ DÖNEMİ
50’ye yakın filmde izlediğimiz Ajda Pekkan ya da tabiri caizse “Bin yıllık kadın.” O herkese inat hâlâ ayakta ve şimdi başka bir kulvarda. Çolpan İlhan, Sema Özcan, Selda Alkor ve Türk sinemasının öteki büyülü kadınları. Sahi Türk sinemasında “yıldız” kavramı nasıl oluştu ve kadın oyuncular tipolojisi nerelerden nerelere geldi? Türk sinemasına ilk kadın oyuncuların giriş yaptığı 1923’ten 1948’e kadar uzanan süreçte Cahide Sonku’yu saymazsak, gerçek anlamda yıldız oyuncular göremeyiz. Türk sinemasının tiyatro egemenliğindeki bu “geçiş” döneminde aktrisler, tipoloji ve karakter yaratma açısından ün yapmış belli başlı oyuncularıdır. İçlerinde bazı isimler öne çıksa da Türkiye sınırları dışına pek çıkılmaz. Ne var ki 1949 – 1961 yılları arasında sinemaya adımlarını atan kadın oyuncular arasında Sezer Sezin, Neriman Köksal, Muhterem Nur, Fatma Girik, Leyla Sayar ve Türkan Şoray’ın, özellikle de yönetmen sineması ağırlıklı filmleriyle diğerlerinden ayrı tutulması gerekir. Çünkü Türk sinema tarihinin yıldız çıkarma konusunda en verimli olduğu dönem bu yıllardır. Birkaç yıl daha ileriye gidersek 1961’de Nilüfer Aydan, 1962’de Filiz Akın ve 1963 ise Hülya Koçyiğit, Türk sinemasına arzıendam ederler. 1950 – 1965 yılları arasındaki sürecin Türk sinemasını yönlendirme ve yerli film izleyicisi üzerinde bir Yeşilçam mitolojisi oluşturma açısından büyük katkıları vardır.

YARIŞMALARIN ALTIN ÇAĞI
Moda, ülkenin içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal koşullara göre biçimlenir ve de her tür, kendi dünyasının yıldızlarını doğurur. 1950’li yılların başlarından 1960’lı yılların sonuna kadar uzanan dönem içinde artist yarışmaları düzenleyen popüler dergiler için de bu durum geçerlidir. O yıllarda bu artist yarışmaları düzenleyen dergiler altın çağını yaşar. Yarışmaların âdeta damgasını vurduğu bu dönemde Belgin Doruk ve Sibel Göksel Yıldız dergisinin, Leyla Sayar Yeni Yıldız dergisinin, Semra Sar Sinema dergisinin Filiz Akın ile Figen Say Artist dergisinin, Mine Kutlu Perde dergisinin, Zeynep Aksu Pazar dergisinin Yeşilçam’a kazandırdığı yıldızlardır. 20 yıl boyunca yayınlanan Ses dergisi ise en çok kadın oyuncu çıkaran mecralardan biridir. Zaman sırasıyla ifade edersek Gülgün Ok, Ajda Pekkan, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor, Sezer Güvenirgil, Hülya Darcan, Nil Kutval, Müjgân Agralı, Alev Uğur, Fatma Belgen, Necla Nazır ve Gülşen Bubikoğlu Ses’in düzenlediği yarışmalar sonucu sinemaya girer. Haftalık dergilerin dışında günlük Saklanbaç gazetesi de “sinema güzeli” adıyla düzenlediği yarışmalarla 1972’de Hale Soygazi’yi, 1973’te Meral Orhonsoy’u yeni yüzler olarak Türk sinemasına kazandırır. Tiyatro çıkışlı kural dışı yıldızlardan biri de Sema Özcan’dır.

DEVE DERİSİNDEN KARA GÖZLER
1974 yılından sonra Türk sinemasında yeni bir tür oluşur. Bu, önce gişe hasılatını hedefleyen ucuz komedilerdir. Kalıcı nitelikleri olmayan bu filmler yeni kadın yıldızlar da çıkaramaz. Susuz Yaz adlı filmiyle 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’ne layık görülerek Türk sinemasına ilk önemli başarısını kazandıran Yönetmen Metin Erksan, dönemin kadın yıldızlarını şu sözlerle tasvir eder: “Deve derisinden veya kağıttan yapılmış kara gözler.” Ancak kara gözler de bu ucuz komediler de çabuk unutulur. Peşinden oyuncuları şarkıcı – türkücü olan arabesk türü filmler tırmanışa geçer. Dönemin üç büyük yıldızından Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik ise inişe… 1974 öncesi yılda ortalama 10 filmde rol alan Şoray, altı yıl süren ucuz komediler döneminde sadece üç yapımda boy gösterir. Peki 1980’li yıllardan sonra neler olur? Aslında çok şey… Önce yıllardır Anadolu bölge işletmelerinden aldıkları peşin avanslarla film çeken yapımcıların ekonomik ilişkileri bozulur. Ardından Türkiye’nin dört bir köşesindeki aileye dönük yazlık bahçe sinemaları birer ikişer kapanır. Sinemada eski ilişkilerin yerini yeni bir üretim sistemi alır. Bu değişim sürecinde yıldız oyuncu yerini doğru senaryo – iyi oyuncu birlikteliğine bırakır. Türk sinemasında olgunluk çağını yaşayan aktrislerin oyunculuklarıyla konuşulmaya başladığı bir döneme girilir.

41 FİLMLİK REKOR
1980’li yılların yıldızları arasında en çok film çeviren Serpil Çakmaklı, tam 41 filmde oynayıp bir anlamda rekor kırar. Önceleri Yeşilçam filmlerinden boy gösteren Çakmaklı, sonraları giderek arabesk yapımlarda rol aldıktan sonra özgün konulara doğru yelken açar. 1982’de Kadir İnanır’la oynadığı Tomruk, 1985’te Yönetmen Şerif Gören’in çektiği Kan, Yazar Fakir Baykurt uyarlaması Yılanların Öcü, Çakmaklı’nın tutarlılık açısından en iddialı filmleridir. Çakmaklı, Yönetmen Sinan Çetin’e ait Prenses filminden sonra daha çok film yapmanın hırsıyla inişe geçer. Gelelim günümüze… Süreçler, değişimler, gerilemeler ve çöküşlerden sonra sinemanın yeni koşulları yeni yıldızlar çıkaracak mı? Ne demiştik? Türler, modalar, furyalar geçerli olduğu sürece, bu yapılanmanın doğasına uygun biçimde kendi takımının yıldızlarını meydana çıkaracaktır. Çağımızın medya organlarının kendi yıldızlarını yaratması kaçınılmazdır.

Yazar Hakkında

Agâh Özgüç

Yorum Ekle