Edebiyat

YUNUSCA BİR AŞK

Aşkın Gözyaşları: Yunus Emre, 16 Türk Devleti ve Mevlana’dan Nefesler gibi kitaplarıyla Türk halkının teveccühüne nail olan Yazar Sinan Yağmur, .tr dergisi için Yunus Emre’den ilham alan bir yazı kaleme aldı.

“Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana”

Bugün Yunusca yanıyorum. “Yanar içim göynür özüm” diyen… Tapduk nefesinde bırakmış yorgunluk izlerini, sürüp
yüzümü o eşiğe deli divane olasım var. “Gel! Gör! Aşk ne eyledi beni” diyorsun. Nere gelem? Seni görmek aşk mıdır Yunus?

Yaralarım çok derin Yunus. Kanayan yanlarımın üzerine hasret döktüm. Söyle nasıl gelem? Nedir yaran, diye sorma!
Hep aşktan. Hep Yunus’tan.

“Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yâreyim”

Bize bizi tekrar anlat yeniden. Anlat Yunus! Kim olduğumuzu nasıl biliriz? “Kim olduğumuzun doğrusunu aşkımız
söyler.” demiştin bir keresinde. Aşkımızda yalan söylemeyiz. Kendimizi aldatmayız. Zayıflığımızdan, âcizliğimizden
utanmayız. Sırlarımızı, sıkıntılarımızı, dertlerimizi avuçlarımız gibi semaya açmaktan çekinmeyiz. Kendimizi aşkımızla tanırız. En çok nelere değer verdiğimizi, hayatlarımızda en çok nelerin önemli olduğunu, nasıl yaşadığımızı ve nasıl yaşamak istediğimizi aşkımızla anlarız.

Alnımda ateşin korları, gözlerim de vuslatın odu yüklensem sırtıma tüm Nemrudi eğri büğrü budaklı odunları aşsam
çöllerden düz ovalara, çıkıp gelsem bin bir umutla ve sırtımdaki onca eğri odunun doğru odun hâline dönüştüğünü
bilmeden gelsem. Uçmaklığa gitsem ve seslensen Yunusca sesinle.

“Aşkta kararım yok ben aşkta Hacerce
gitmeğe geldim İsmailî çöllerde” desen!

“Gurbette hâlim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi”

Gurbet nedir, sıla nerededir? Hasret midir, yoksa vuslat mıdır hakikatte gurbet? Hayat nedir Yunus söyle! “Hayatımız, aşkımızdadır.” demiştin Yunusca aşkın diliyle. Ve devam etmiştin sesinden önce yüreğin titreyerek: “Oysa insan ve dünya, yalanlarla yazılan sayfalar hâline geldi. En büyük yalanları da: Aşk…”

Aşkın dilini bilmeyenler, çiçeklerin aşkın renkleriyle açtığını bilmiyorlar. Ağaçların, sevgiyle meyvelerini verdiğini
görmüyorlar. Suların aşkın dualarıyla aktığını, zemzem niyazları gibi aktığını… Tohumların sevdanın zikriyle çatladığını. Rüzgârların ilahi soluk gibi ılık, cennet sabahları gibi serin, yeni doğmuş bir bebeğin kokusu gibi masumca estiğini. Yeryüzünü böylesine şenlendiren canlılığın aşk olduğunu bilmiyorlar. Aşkın dilini bilmeyenler, dünyanın dilini de bilmiyorlar. Ne onlar dünyayı anlıyorlar, ne de dünya onlara kulak veriyor. Onlar için dünya, savaşılacak bir yer. Dünya, bütün dehşetiyle üzerlerine saldırıyor ve onlar, dünyayı bir savaş meydanına çeviriyorlar. İstediklerini zorla, güç kullanarak elde edeceklerini sanıyorlar. Hayatlarında eksik olanın aşk olduğunu anlamıyorlar, içlerinin boşluğunu ağır bir yük gibi her yere taşıyorlar, ama onun ne olduğunu söyleyemiyorlar. Acı çekerken hayattan yoksunlar. Çılgıncasına mutluyken hayattan yoksunlar. Hayattan yoksunlar, çünkü hayatları Yunusca aşktan yoksun. Acılarını ve sevinçlerini, kederlerini ve mutluluklarını duaya taşıyamıyorlar. Yaşamayı seviyorlar,
ama hayatlarının anlamı hakkında düşünmekten hoşlanmıyorlar. Yaşıyorlar, ama niçin yaşadıklarını kendilerine
sormuyorlar.

“Dost elinde avareyim
Gel gör beni aşk neyledi”

Her şeyin herkese yakışmadığı şu dünyada, Yunusca aşkın herkese yakışması bundandır. Zorba da sever mazlum da… Biri biriktirmeyi sever diğeri paylaşmayı. Biri zulümden haz alır öteki bağışlamaktan mutlu olur. İhtirası zorbaya aşk gözükür, mazlum aşkı “Bir” olana varmak olarak görür. Yunus sen: Ben sevgiden, paylaşmaktan
bahsediyorsun ya “Geç bunları, ayakların yere bassın!” diye düşünüyorlar. Göğün yere indiği gün anlayacağız Yunusca bir aşkın bizi nasıl cennete yaklaştırdığını ancak çoktan iş işten geçmiş olacak! “Bu dünyaya davalık olmak için, yargılamak için gelmedik. Yargılamayı dünyadan kaldırmak için geldik.” diyorsun aşkınla ey Yunus! Ancak aynı
yolda yürüyen iki âmânın birbirinin gözünü oymaya çalışması gibi birbirimizi cehenneme atmak için yargılayıp
duruyoruz. Bugün Yunusca kapındayım! Yüreği bir güvercin gibi titreyerek gelen Yunus’um. “Hangi Yunus” deme ne olur! Eşiğindeyim. Aşkın gözyaşları ile bas yüzüme. Bil ki ya oluşta, ya ölüşteyim! Aşktan yana bir konuşan var ya, o ben değilim. Ben sustum. Konuşan “sensin”. Sensin Yunus!

Yazar Hakkında

Sinan Yağmur

Yorum Ekle