Dosya

“NOBEL”E DAVET EDİLEN OSMANLI

19. yüzyılda “Hasta Adam” olarak nitelenen Osmanlı, özellikle İkinci Abdülhamid döneminde dünyadaki bilimsel ve teknik gelişmeleri yakından takip etmiş ve ilk ödülün verildiği 1901 yılından yaklaşık 16 ay önce Nobel’e davet edilmiştir.

Her ne kadar bir dönem “Hasta Adam” olarak nitelendirilmeye gayret edilse de Osmanlı Devleti’nin kurumsallaşmadaki atılımları ve teknik manadaki hamleleri Batılı devletlerin dikkatinden kaçmamıştır. Bu gelişmelerle beraber Osmanlı topraklarında icatlar ve keşiflere dair teşvik girişimleri de sürdürüldüğünden
gerek kendi vatandaşları gerekse Batı’dan gelen mucitlerin Osmanlı’dan patent alma hevesleri de artmış
ve devlet de bu hareketliliği sistemli bir şekilde takip etmiştir. 1901 yılında ilk defa yapılacak olan Nobel Ödülleri törenine Osmanlı Devleti’nin davet edilmesi bu hareketliliğin bir tezahürdür.

OSMANLI’YA İLK DAVET
29 Ağustos 1900 tarihli Stockholm Büyükelçisi Şerif Paşa tarafından Fransızcadan tercüme edilerek Osmanlı’ya
gönderilen resmî belge, 29 Haziran 1900 tarihiyle Kral Oscar tarafından tasdik edilmiş olup, Nobel adındaki kuruluşun ilmî ve fennî eserler için nakdi olarak vereceği bir ödül tesis ettiğini ve bu ödüllerin kuruluşun ana maddesini ve nizamnamesini oluşturduğu ifade edilmiştir. Şerif Paşa, Hariciye Nezaretinden aldığı Fransızca olan bu belgeleri padişaha sunmaktan iftihar duyduğunu da ayrıca belirtmiştir. Belgede, Nobel Cemiyeti tarafından tahsis edilen bu ödülün ilk defa verilmesi kararı gereğince ilgili ve ödüle değer eserler gönderilmesi şartıyla gelecek sene 10
Aralık 1901 tarihinde tören düzenleneceği belirtilmiştir.

17 Eylül 1900 tarihinde Hariciye Nezaretinden Ahmed Tevfik Paşa imzasıyla Maarif Nezaretine gönderilen bir başka
belgede de ödülün içeriği detaylıca anlatılmaktadır. Özellikle doğa bilimleri ve tıbbi ilimler sahasında en mühim
keşif ve icatlarda bulunanlar ile edebiyat alanında da en mühim eser neşredenlere ve de uluslararası barışa en ziyade hizmet edenlere senelik olarak maddi para ödülünün takdim edileceği belirtilmektedir. Bu maddi karşılığın
ise Nobel’in vasiyetnamesinde yer alan şartlarda belirtildiği ve tahsis edilen servetin kime, nasıl harcanacağı ifade
edilmektedir. Maarif Nezareti encümen- i teftiş ve muayene azasından Kalavasi Efendi’ye 22 Eylül 1900 tarihli
belgede yukarıda bahsi geçen belgelerin gönderildiğini ifade edilmiş ve de bu nüshalar hıfz edilerek evrak odasına
teslim edilmiştir. Yaklaşık bir ay sonra Hariciye Nezaretinin tercüme odası tarafından bildirilen ve 22 Ekim 1900 tarihiyle İsveç ve Norveç elçiliklerinden gönderilen belgenin tercümesinde törenin içeriğine dair başka bir malumat da verilmektedir. Belgede Foundation Noannounced bel adlı müessesenin 12 Temmuz 1900
tarihinde kral hazretleri tarafından tasdiklenmiş olduğu, nizamnamenin de Fransızcaya çevrilmiş nüshalarının
hükümet matbaasından izin alınıp ek olarak gönderildiği belirtilmiş ve bütün dünya medeniyetleriyle ilgisi bulunan
Nobel nizamnamesinin esas içeriğinin ilan edilerek her tarafa duyurulması gerektiği ifade edilmiştir. 24 Eylül 1900 tarihinde Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa imzasıyla Maarif Nezaretine yazılan belgede yine Alfred Nobel’in vasiyetinin içeriğinden bahsedilmiş olup, vasiyetnamede ödül için tahsis edilen servetin ne suretle kullanılacağı
ve mükâfatın şartlarının neler olduğuna dair bilgi verilmiştir. 29 Ekim 1900 tarihli başka bir belgede aynı hususların
Dâhiliye Nezaretine iletilmesi ve haber verilmesi belirtilmekte olup, belgenin süratle bu nezaretin Mektubi Kalemi memurlarından Zarif Bey’e iletilmesi istenmektedir. Hariciye Nezaretine 19 Aralık 1900 tarihiyle İsveç ve Norveç elçiliklerinden gönderilen diğer bir belgede ise Alfred Nobel’in vasiyetinin icrası için kurulan cemiyetin memurlarının diğer devlet memurlarıyla doğrudan görüşmeye yetkili olduklarını da ifade edilmiştir. İsveç ve Norveç
hükümetinin kontrolündeki bu ödüller bağlamında Osmanlı’nın Nobel Ödülleri ile olan yukarıdaki yazışmaları bu
devletler ile arasındaki dostaneliği de göstermektedir.

OSMANLI BASI NINDA NOBEL
Nobel Ödülleri sadece Osmanlı ile İsveç elçiliğimiz arasındaki yazışmalardan ibaret kalmamış, Osmanlı basınında
da bu ödüllere geniş yer verilmiştir. Dönemin yazılı basını arasında yer alan Asır gazetesinde “Azim Bir Mükâfat” başlığıyla duyurulan ödüller hakkında; Avrupa’da ilme yönelik ödüllerin verildiğini ama Nobel Ödüllerinin diğerlerinin önünde olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Stockholm’ün zenginleri arasında olduğu belirtilen
Nobel’in öldüğünde 55 milyon franklık servete sahip olduğu belirtilip, verilecek ödüllerin her birinin de dönemin
maddi karşılığıyla 15 bin lira ve her bir ödülün toplamda 75 bin liraya tekabül ettiği söylenmiştir. Ödülün ilk verildiği
1901 senesinde Servet-i Fünun’da ödül alan altı kişinin resimleri ile beraber verilmesinin yanı sıra ödül alan bu kişilerin hangi alanlarda ödül aldıkları ve ödüllerin içerikleri de açıklanmıştır. Gazetede ayrıca Alfred Nobel’in ödüller için ölmeden önce yazdığı vasiyetine de yer verilmiştir. Vasiyetnamede Nobel, vasiyetnamenin uygulanması için görevlendirilen kişilerin mevcut serveti nakde dönüştürerek sonra bunu gayet güvenli bankalarda tutmalarını veya hisse senedi gibi değerli şeyleri satın alarak, bu servetten her yıl hasıl olacak faizin o sene zarfındaki hizmet ve keşiflere; insanlığa en büyük hizmet edenlere verilmesini bildirmiştir. Bu ödüllerin verilmesine gelince doğa
bilimleri, edebiyat ve kimyaya ilişkin olanlar İsveç Darülfünunun kararıyla tıp dalında olanı Stockholm Akademisinin oylamasıyla; son mükâfat ise İsveç Meclisinin seçeceği beş kişinin oyu ve kararıyla verilecektir. Alfred
Nobel, ödüllerin verilmesinde cinsiyet ve mezhepte kesinlikle ayrım yapılmayarak layık olana verilmesini en birinci
arzusu olarak belirtmiştir.

Osmanlı basınında yer alan ödül sahiplerinin isimlerine baktığımızda fizik alanında X ışınlarının mucidi Almanyalı Wilhelm Conrad Röntgen, kimyada Jacobus H. van’t Hoff, tıp alanında yine bir Alman Emil Adolf von Behring, edebiyatta Fransa Akademisi üyelerinden Sully Prudhomme ve son olarak dünya barışına katkı sağladıkları için Henry Dunant ve Frederic Passy ödüle layık görülmüştür. Dönemin gazetelerinden Mecmua-i Edebiyye’de ödül alan bu altı isme değinilerek, Terakki adlı diğer bir gazetede X ışınları ve Röntgen hakkında detaylıca bilgi verilmiştir. Bu dönemde çıkan farklı gazete ve dergilerde de yine Nobel Mükâfatı ya da Storting Klüp başlığı adı altında Nobel’le ilgili bilgilere detaylıca yer verilmiştir. Sadece ilk yılki ödüllere değil diğer senelerdeki Nobel Ödülleri de dönemin basınının ilgisini çekmiştir.
OSMANLI TO PRAKLARINDA DOĞAN NOBEL ÖDÜLLÜLER
İlk defa 1901 senesinde verilen Nobel Ödüllerine Osmanlı vatandaşlarından kimlerin aday olarak başvurduğuna
dair arşiv belgelerinde herhangi bir isme yer verilmemiştir. Ancak, Osmanlı topraklarında doğan ve Nobel alan beş
bilim insanını saymak mümkündür.

İlk olarak bugün Bosna-Hersek sınırları içerisinde yer alan Travnik’te 1892 yılında dünyaya gelen bir Osmanlı vatandaşı İvo Andriç’ten bahsetmek gerekir. Drina Köprüsü adlı romanıyla tanınan ve 1961 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan İvo Andriç, bu eserinde uzun bir müddet Osmanlı’nın Balkanlardaki önemli noktalarından biri olan Drina Irmağı üzerinden Osmanlı’nın Balkan coğrafyası bakiyesinde kalan halkların serüvenini ele almıştır. Osmanlı’dan uzak kalmayan Andriç, 1924’te Graz Üniversitesinde “Türk Yönetiminin Etkisi Altında Bosna’da Manevi Hayatın Gelişimi” (Die Entwicklung des geistigen Lebens in Bosnien ünter der Einwirkung der türkischen Herrschaft) adlı
teziyle doktora tahsilini tamamladığı bilinmektedir. Andriç’in bu çalışması daha sonra “The Development of  piritual
Life in Bosnia under the Influence of Turkish Rule” adıyla İngilizce olarak yayınlanmıştır. Andriç, 1975’te 83 yaşında
Belgrad’da vefat etmiştir.

Diğer bir isim ise, İzmir daha Osmanlı topraklarında iken 1900 tarihinde Urla şehrinde Rum bir ailenin evladı olarak
doğan Yorgo (Giorgos) Seferis’tir. Yaklaşık 14 sene İzmir’de kalan Seferis, daha sonra ailesiyle beraber Atina’ya
göç etmiştir. Bu göçten sonra 1950 yılına dek tekrar İzmir’e gelmemiştir. Seferis, Atina’ya vardıktan 47 yıl sonra
1963’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 1948-1950 yılları arasında Ankara’da Dışişleri Bakanlığında hizmette bulundu. Seferis, farklı ülkelerde elçi müsteşarlığında da yer almakla beraber 1959’da Kıbrıs’ın bağımsızlık sürecine katkısı olmuştur. Seferis, 20 Eylül 1971’de Atina’da vefat etmiştir.

Bir zamanlar Osmanlı yönetimindeki Bulgaristan’ın Rusçuk şehrinde, Yahudi bir tüccar ailenin oğlu olarak, 25 Haziran 1905’te doğan Elias Canetti de Osmanlı topraklarında yetişen bir ilim adamıdır. 1911’de ailesiyle birlikte
Manchester’a göçmüş, Nazilerin Avusturya’yı işgali sırasında Londra’ya gitmek zorunda kalmıştır. Edebiyat alanında
yazdığı önemli eserlerinden dolayı birçok ödül almanın yanı sıra 1981 senesinde 76 yaşındayken Nobel Edebiyat Ödülü’nü de almaya hak kazanan Canetti, 1994’te Zürih’te vefat etmiştir.

Yakın zamandan ismine aşina olduğumuz
bir isim de Orhan Pamuk’tur. Pamuk, 1952’de İstanbul’da dünyaya gelmiştir. 2006 yılında ödüle layık görülen Pamuk, ödül konuşmasında “Babamın Bavulu” adını verdiği konuşma metninde geçmişte babası ile yaşadığı hüzünlü hatırasını dile getirerek tören salonundakilere duygu dolu anlar yaşatmıştır. Pamuk, Nobel Ödülü’nün yanı sıra farklı ödüllere de layık görülmüştür.

Bu topraklarda doğan ve Nobel Ödülü alan şimdilik son isim ise 8 Eylül 1946’da Mardin’in Savur ilçesinde dünyaya gelen Aziz Sancar’dır. 1963’te girdiği İstanbul Tıp Fakültesini 1969’da bitirdikten sonra Savur’da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. DNA onarımı üzerine uzmanlaşan Sancar doktora öğrenimi sırasında “Maxicell” adını
verdiği ve Türkçeye “Büyük Hücre” diye çevrilen, genetik mühendisliğinde kullanılan temel bir yöntemi icat etmiştir.
Onun icat ettiği bu yöntem klonlanmış genlerin yaptığı proteinleri bulmak için kullanılmıştır. Bu çalışmasıyla Amerika’da genetik mühendisliğini geliştiren ilk isimler arasına girdi. Sancar’ın “Maxicell” adlı bu çalışması sadece iki sayfalık bir makale olmasına rağmen 1000’in üzerinde atıf alarak en çok atıf yapılan makale olmuştur. Bununla beraber Sancar, bilim tarihine geçen toplam altı buluşu gerçekleştirmiştir. Aralık 2015’te, İsveç Kralı 16’ncı Gustaf’ın
elinden Nobel Kimya Ödülü’nü alan Sancar, bilim alanında bu ödülü alan ilk Türk vatandaşı olmuştur. Sancar, Nobel
dışında pek çok ödülün sahibidir.

Kendisi gibi Biyokimya Profesörü ve Öğretim Üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle ABD’de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türk-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfını kurmuştur. Vakfın ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde “Carolina Türk Evi” isimli bir öğrenci misafirhanesi de
bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin, ödüllerin verildiği ilk yıl olan 1901 senesindeki törene devlet olarak davet edilmesi önemli bir
gelişmedir. Ayrıca bu bağlamda basınımızın neredeyse her yıl Nobel Ödüllerine olan ilgisi Osmanlı’nın Batı’daki
gelişmelere duyarsız kalmadığını göstermektedir. Cumhuriyet dönemine kadar Stockholm elçiliğimiz ile Nobel Ödülleri hakkındaki yazışmalar var olup, Cumhuriyet sonrasında da aynı şekilde devam etmiştir. Cumhuriyet
döneminde TBMM tarafından ödüle layık olarak görülen isimler Cumhuriyet Arşivlerimizde yer almaktadır. Osmanlı
Arşivlerimizde ise yalnızca Nobel törenleri için gelen davet mektupları kayıtlıdır.
DİPNOT :
• Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maarif Nezareti
Mektubi Kalemi, Dosya No: 535/50
• Hariciye Salnamesi (1900), Matbaa-i Osmaniye.
• Maarif Salnamesi (1900), Matbaa-i Amire.
• Asır, sayı 642.
• Mecmua-i Edebiyye, sayı 60.
• Servet-i Fünun, sayı 558.
• Musavver Terakki, sayı 22.
• A. Erol Göksu, Nobel Ödüllü Edebiyatçılar,
Ekim 2007.
• Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, sayı
1500.
• Betül Kayahan, Nobelli 3 Osmanlı, Derin Tarih,
sayı 46 (Ayrıca bkz. Mustafa Armağan,
Nobelli Osmanlı yazarlarının sayısı 3’e çıktı)
* Araştırmacı, Tarihçi (İstanbul Medeniyet Üniversitesi
Yüksek Lisans Mezunu)

 

Yazar Hakkında

Recep Kankal

1 Yorum

  • “…Osmanlı Devleti’nin kurumsallaşmadaki atılımları ve teknik manadaki hamleleri…” Nedir acaba bu teknik manadaki hamleler? Bir sonraki yazınızda bu konuyu irdelemeniz ve II. Abdülhamit döneminde kendi içimizden çıkardığımız mucitleri, bilim adamlarını bize tanıtmanız pek yararlı olacaktır Recep bey.

Yorum Ekle