Rota

Ege’de Bir Dünya Mirası Afrodisias

Yazar: TR Dergisi

Afrodisias, Antik Çağ’da sadece dinsel bir merkez değil, sanat ve düşün alanında gelişmiş bir uygarlığın yaşam merkezi olmuş.

Nazilli’nin kapı komşusu Kuyucak, Türk edebiyatının sevilen yazarlarından Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanına esin kaynağı olmuş. Kış aylarında yapılan deve güreşleriyle ünlü ilçeden üç kilometre sonra, Karacasu yönüne ayrılıyoruz. Sapaktan itibaren Dandalaz Çayı boyunca yer yer çam ormanları arasında ilerleyen 27 kilometrelik eski yolun ucu, Karacasu’ya çıkıyor. Yeni yapılan yol daha kısa sürüyor ancak eski yol kesinlikle çok daha keyifli. Doğu Menteşe Dağlarının uzantıları olan Karıncalı ile Akdağ’ın arasındaki dar bir vadinin içine kurulan Karacasu, Aydın’ın Denizli’ye en yakın ilçesi. Nar ve elmasıyla ünlü ilçe, el yapımı toprak kap üreticiliği ile de tanınıyor. Batı Anadolu’nun en görkemli antik şehirlerinden biri olan Afrodisias ise Karacasu’nun 13 kilometre doğusundaki Geyre Köyü yakınlarında bulunuyor.

ANTİK ÇAĞ’IN HEYKEL ATÖLYESİ

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin 17. UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak tescil edilen Afrodisias, MÖ 1. ile 6. yüzyıllar arasında Antik Çağın en ünlü heykel okullarından birine ev sahipliği yapmış. Karia Yolu’nu işaretleyen profesyonel rehberlerden biri olan Arkeolog Yunus Ozdemir, Afrodisias’ın öneminin Geç Helenistik dönemden Roma ve Bizans dönemlerine kadar süren yoğun bir fikir ve değer alışverişini gözler önüne seren yapılar ile bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların istisnai ölçüde iyi korunmuş olmasından ileri geldiğini söylüyor. Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’e adanan Afrodisias, geçmişi 8 bin yıl öncesine uzanan neolitik bir yerleşimin üzerine, MÖ 6. yüzyılda küçük bir köy olarak kurulmuş. Afrodisias, MÖ 2. yüzyılda Menderes Vadisi ndeki yoğun şehirleşme döneminde kent devleti (polis) statüsü kazanmış. MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu ile yakın ilişkiler geliştiren kent, Roma Senatosu tarafından vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklar kazandıktan sonra hızla gelişmeye başlamış.

Aynı dönemde Bergama’daki ünlü heykeltıraş ve mimarlar, zengin mermer ocaklarına sahip Afrodisias’a davet edilmiş. Kente gelip bir heykel okulu kuran yontucular, MÖ 1. yüzyıldan başlayarak yaklaşık 500 yıl boyunca üretim yapmış.

HER ADIMDA TARİH

Afrodisias’ın dünya kültür sahnesine çıkışı ise ilginç bir hikâyeye dayanıyor. 1958 yılında Anadolu turuna çıkan ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in yolu tesadüfen Geyre Köyüne düşer. Güler, orada köylülerin tarihle iç içe yaşadıklarını görür. Çektiği fotoğrafları Time dergisine yollayınca burası bir anda dünyanın gündemine düşer. Geyre’ye gelen arkeologlar, araştırma yapmaya başladıklarında gözlerine inanamazlar. Burası binlerce yıl önce kaybolan o mükemmel Antik Çağ başkenti Afrodisiastır. Tam bu noktada Türkiye’nin kültür gündemine pek çok arkeoloji ve sanat yayını kazandıran Arkeolog ve Editör Nezih Başgelen’in önemli bir uyarısını dikkate almakta fayda var. Başgelen, Afrodisias’ın Ara Güler’le birlikte keşfedilmediğini ama dünya gündemine çıktığını belirtiyor. Ayrıca Afrodisias’ın gün yüzüne çıkması ve tanınmasında çok büyük emekleri olan Kazı Ekibi Başkanı Prof. Nihat Erim’in adının mutlaka anılması gerektiğini söylüyor.

Menderes’in kollarından biri olan Dandalaz Çayı’nın hayat verdiği yemyeşil bir platonun ortasına kurulan şehir, ziyaretçilerini üç kilometrelik bölümü ayakta kalan surlarla karşılıyor. Ana yoldan içeriye kavak ağaçlarının hışırtıları eşliğinde kıvrılan yol, birkaç yüz metre sonra konuklarını geniş bir otoparka götürüyor. Turnikelerden geçip ören yerine girildiğinde, Afrodisias’a özgü antik heykeller ve lahitlerin süslediği yemyeşil bahçelerle çevrili ferah bir meydana ulaşılıyor. Sağda kalan Afrodisias Müzesinde burada yapılan arkeolojik kazılarda ele geçirilen, çoğunluğu MO 1. ve 2. yüzyıllardan kalma büst, heykel, rölyef ve mimari parçaların en güzel örnekleri sergileniyor. Afrodisias yontularını farklı kılan, iyi korunmuş eserlerin sayıca fazla olması ve zengin bir konu çeşitliliği sergilemesi. Roma imparatorlarına şükran borcu olarak yapılan Sebasteion, Afrodisiaslı heykeltıraşların başyapıtı kabul ediliyor. Tapınak biçimindeki üç katlı yapının iki ve üçüncü katlarındaki sütunların arasına, insan boyutlarında rölyeflerle süslü tam 190 pano yerleştirilmiş. 77’si günümüze kalan panolar, koruma altında tutuluyor. MS 3. yüzyılın sonlarında Roma’nın Karia eyaletinin başkenti olan Afrodisias, MS 6. yüzyılda Afrodit Tapınağı kiliseye dönüştürülünce önemini kaybetmeye başlamış. 12. yüzyılda ise tamamen terk edilmiş.

SANAT VE DÜŞÜN ŞEHRİ

Afrodisias, Antik Çağ’da sadece dinsel bir merkez değil, sanat ve düşün alanında gelişmiş bir uygarlığın yaşam merkezi olmuş. Kentin atölyelerinde üretilen heykel ve panolar, Roma imparatorlarının saraylarını süslemiş. Burada üretilen ve Roma imparatorlarının kahramanlıkları ile mitolojik sahnelerin resmedildiği yaklaşık 2 bin yıllık parçalar, hayranlık verici bir detay zenginliğine sahip. Roma İmparatoru Augustus’un “Asya’daki göz bebeğim” dediği Afrodisias şehri, Antik Çağı’n başyapıtı olarak kabul edilen Anıtsal Kapısı (Tetrapylon), 14 sütunu ayakta kalan Afrodit Tapınağı, 10 bin kişilik tiyatrosu, Hadrian Hamamı, havuzlu agorası, odeonu, piskopos sarayı, felsefe okulu ve çok iyi korunmuş 30 bin kişilik stadyumu ile eminiz sizi de etkileyecek. Tıpkı bizler gibi…

Gün boyu keyifle gezdiğimiz kentin antik caddeleri gün batımının kızıl ışıklarıyla yıkandığında, tiyatronun basamaklarına oturup bu muhteşem şehre son bir kez daha bakıyoruz. Sanatlarını taşlarda ölümsüzleştiren heykeltıraşların çekiç sesleri kulaklarımızda çınlıyor.

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle