Edebiyat

Bu Ülke’yi Bilen Adam Cemil Meriç

Fikir namusuna sahip bir münevver olmanın yürek istediği dönemlerde hakikati haykıran bir fikir işçisi olan Cemil Meriç, “Batı’nın yeniçerisi” değil bu ülkenin mütefekkiri olmayı tercih edenlerdendi.

Doğu ve Batı arasındaki hesaplaşmamızda önemli köşe taşlarından biri olan Cemil Meriç, “Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi” olarak tanımlar kendini Jurnal’inde. Gerçek bir entelektüel olarak hep hakikatin peşi sıra gider. Çok okur, çok sorgular, çok soru sorar. Onu okuyanlar da ezberlerini bozmak için yol arayanlardır. Bu yüzden Cemil Meriç sadece yaşadığı dönemin değil kendisinden sonraki kuşakların da düşünce biçimini, dünyaya bakışını etkiler. Cemil Meriç sadece arayanların bulabildiği, ancak ışığının peşinden koşanların onun imbiğinden süzülen hakikati görebildiği fikir adamlarından biri.

Fikir namusuna sahip bir münevver olmanın yürek istediği dönemlerde hakikati haykıran bu fikir işçisi, “Batı’nın yeniçerisi” değil, bu ülkenin mütefekkiri olmayı tercih edenlerdendi. Münevverlerini, ruh dünyalarını aydınlatanları sadece ölüm ve doğum yıldönümlerinde hatırlayan bir millet oluşumuzdan yaşadığı dönemde olduğu gibi vefatından sonra da geniş kitlelerin ilgisine mazhar olmaz. Ancak bu ülkenin, bu coğrafyanın derdiyle dertlenen, kimliğine, geçmişine, düne ve bugüne dair soruları olan herkesin yolu mutlaka Cemil Meriç’e düşer.

FARKLI KUTUPLARI BULUŞTURAN İSİM
Söyledikleri, yazdıkları ve işaret ettikleri ile Kemal Tahir gibi, İdris Küçükömer ve Necip Fazıl gibi toplumsal ve siyasi hastalıklarımıza doğru teşhisler koyup, tedavi yolları öneren Cemil Meriç’in bugün hâlâ yeterince anlaşılabildiğini söylemek güç. Fikir namusunun her geçen gün daha da önem kazandığı bir ortamda Cemil Meriç’lere hasretimiz de artıyor.

İdraklere giydirilen deli gömlekleri dediği “izm”lerden uzak duran Cemil Meriç, sadece bir düşünce adamı, deneme yazarı ya da hoca değildi hiç şüphesiz… Başlı başına bir okuldu. Üstelik de 1970’li yıllar Türkiye’si düşünüldüğünde bir araya gelmesi pek de mümkün olmayan birbirinden farklı uçlardaki gençleri; sağı ve solu bir araya getirebilen nadir isimlerden biriydi. Kimler yoktu ki o sohbet halkasında: Murat Belge’den Cevat Özkaya’ya, MehmetŞevket Eygi’den Mustafa Özel’e, Berke Vardar’dan Hulki Aktunç’a… Bir nesil onun rahle-i tedrisinden geçerek Doğu’yu, Batı’yı, aydını, medeniyeti ve kavramlar üzerine doğru düşünmeyi öğrendi. Öğrencilerinin pek çoğu gönüllü olarak asistanlığını üstlenip Cemil Meriç’in entelektüel yolculuğunun devam etmesine katkı sağlarken onun zengin düşünce dünyasına da yakından tanıklık etme şansını yakaladılar. Zor bir hayat yaşayan, düşünceleri, yazdıkları, ortaya attığı fikirler sükût suikastına uğrayan Cemil Meriç, her şeye rağmen ısrarla okumaya, yazmaya ve büyük arayışına devam eder. Çünkü bu arayışın sonunda kendini, kim olduğunu bulmak vardır.

NAMUSLU BİR FİKİR ADAMI
Dursun Gürlek, Cemil Meriç’le ilgili anılarında “Sohbetlerin en güzeline, polemiğin en ilgili çekenine, dost meclisinin bütün sıcaklığına burada rastladım. Çeşitli meslekte ve meşrepteki insanlar bu kalem ustasının cazibesine kapılıyordu. Yanına hemen her gidişimde yeni yeni simalarla karşılaşıyordum” diye söz eder Meriç okulundan.

Cemil Meriç’i en güçlü kılan özelliği şüphesiz “bağımsız” oluşudur. “Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. Hiçbir merkezden talimat almaz. Bir partiye bağlı olmayabilir. Ama tarihe ve kucağında yaşadığı topluma angajedir. Yani vatandaş olarakvazifeleri vardır; belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lazımdır. Bir devrin şuuru olmak zorundadır o. Başka bir vazifesi; bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin kılavuzu. Sokakta insanlar boğazlanırken düşüncenin asaletine sığınarak, elini kolunu bağlamak düşünceye ihanettir.” diyerek özetler Cemil Meriç aydın sorumluluğunu.

Türkiye’deki entelektüellere dair en Meriç’ten gelir ve şöyle der: “Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entelijansiyanın kafatası yanında birer akl-ı selim mihrakı. Her cinayete fetva veren, fikir hürriyetlerini menfaatlerine dokunduğu anda ayaklar altına alan insanların bu hürriyetperverlikleri kendilerini imtiyazlı bir zümre, adeta devlet içinde devlet saymalarının ifadesidir.” Ve gerçek münevver olmanın yolunu da şu cümlelerle özetler: “Zilletlikten kurtulmanın yolu haysiyetimizi ispattır. Haysiyet, şuur ve fedakârlık demek. Şuur hiçbir kiliseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmek, kapılarını her ışığa açmak demektir. Fedakârlık ise inandığı değerler uğruna her çileyi göze almak, hatta ölümü bile. Saygıya layık insan kendi kafası ile düşünen ve düşüncesini haykırmaktan çekinmeyendir.”

Cemil Meriç okumak, Türkiye’yi okumaktır bir bakıma… Bu büyük düşünce adamının imbiğinden süzülenler, Türkiye’nin son iki yüzyıldır yaşadığı Batılılaşma ve kimliksizleşme buhranını anlamak için kılavuzluk ederken, ülkenin ve aydınların kimliğini bulma yolundaki arayışında da her dönem geçerliliğini koruyan bir yol haritasıdır.

CEMİL MERİÇ KİMDİR?
Cemil Meriç (1916-1987), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde okur. Mezuniyetinin ardından Fransızca öğretmenliği yapar. Sonra mezun olduğu üniversitede çalışır. 1955 yılında rahatsızlığı ilerler ve gözleri görmez olur. Kızı Ümit Meriç’in yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar devam ettirir. Yazıları birçok gazetede ve edebiyat dergilerinde yayınlanır. Gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başlayan Meriç, Balzac ve Victor Hugo’dan yaptığı çevirilerle dikkat çeker. Batı ve Doğu medeniyetleri üzerine kafa yoran, soru soran ve ezber bozan bir bakışa açısına sahip olan usta yazar, birikimini paylaşırken eserleriyle iki defa Türkiye Millî Kültür Vakfı Ödülü’nü kazanır. Geride Hint Edebiyatı, Bu Ülke, Mağaradakiler, Işık Doğudan Gelir ve Kültürden İrfana gibi eserlerin de aralarında bulunduğu dev bir külliyat bırakır.

Yazar Hakkında

Gülcan Tezcan

Yorum Ekle