Gezi

Gri Kapaklı Yeşil Sayfalı Kitap: Tahran

Tahran çok ilginç özellikler sunan bir şehir. Kendi içinde katmanları, farklı dünyaları var. Kovukları, mağaraları, yeraltı labirentleri bulunan şehir; ilham verici bu açıdan.

Nasıl bir şehir Tahran? Yorucu. Kapalı. Tozlu… Öyle, şehir ilk bakışta gri ve tozlu görünür turist bakışlara. Çünkü çok fazla arabası var, petrol ucuz, binaların rengi solgun, savaş ve devrimlerden geçmiş yani toparlanması çok zor bir izlenimin esintileri var. Üstelik sürekli Irak çöllerinden gelen bir toz bulutu tarafından da tehdit ediliyor, yıl boyu. Şaşırtıcı aynı zamanda. Çok aksanlı, tanıdıkça küçülecek yerde büyüyen şehir. “Dünya şehri”nin göçlerle, “global şehir”e dönüştüğü söyleniyor. Kimine göre kişiliksiz bir şehir. Çünkü yeni ve üslubunu bulamayacak kadar aceleci. Eskiden Rey şehrinin kuzeyinde küçük bir köy olan Tahran şimdilerde Rey’i kendi kıyılarında kaybedecek kadar geniş, kalabalık bir şehir. Yine de, sanki çaresizce büyürken güneyinde küçülen tarihi Rey ile tutunuyor geçmişine… Ve Rey Tahran’ın ucuna eklenmiş gibi görünse de tarihi derinliği ve sağlamlığıyla şehrin başını alıp giden o devasa gri görünümü gösteren bir aynaya dönüşüyor. Bazı buluntulara göre şehrin tarihi, bir zamanlar kuzeyinde yer alan Kaytariye semtinde izlerine rastlanan eski yerleşime bağlanabilir. Gerçi Yeni Tahran’ın tarihi yaklaşık olarak 1730 yılında Ağa Muhammed Han Kaçar tarafından başkent ilan edilen bir yerleşime bağlanıyor. Şahane bağları bahçeleriyle ünlü, sıra dağlara yaslanan şehir. Daha eskisi de var: Şah Tahmasb, 1490 yılı civarında Tahran köyünün güzel bağlarının korunması için surlarla çevrilmesi içim emir veriyor. Bu surlara da Kur’an surelerinin sayısı kadar, yani 114 tane burç yerleştirilmesini istiyor. Zeyd Hanedanı’ndan Kerim Han Zeyd, dört yıl kadar başkent olarak kullandı Tahran’ı, Şiraz’ı asli başkenti olarak seçinceye kadar. O dönemde 1500 kişi olan şehir nüfusu, bugün en azından 12 milyona ulaşmış durumda.
IMG_5455
KUZEY – GÜNEY AYRIMI Kimliksiz, karmaşık ve özensiz bir şehir gibi duruyor Tahran ilk bakışta. Bir taraftan da kısmi kısmi ele aldığınızda dünyalar arasında uçurumlar olması gerektiği izlenimine kapılıyorsunuz; alternatif kamuları, yeraltı katmanları olan bir şehirden söz ediyoruz çünkü. Ayrıca orada bütün dünyayı da etkileyen bir ayrım, kuzey – güney ayrımı var. Bu ayrım bir bakıma tabiatın zorladığı bir şey. Çanağı andıran şehrin kuzeyinde sıra dağlar, temiz hava, güzel, depreme dayanıklı evler, varlıklı aileler var. Tıpkı dünyanın kuzeyi gibi.
Bir yanıyla genişlerken, diğer yanıyla daralmaya devam eden bir şehir bu; içten içe mavi yeşile dönüşmeye zorunlu, dışarıdan bakınca ise göze çarpan gri beyaz duman renginde süren kaybolma… Su kanallarıyla geniş caddeler aynı  istikamette bölüyor şehri, park
alanlarının dağılımında bir orantı olduğu açık, yine de güney ile kuzey arasındaki o eski fark kendini korumaya devam ediyor. Binaların çehresi değişiyor, hatta insanların görünüşleri, vitrinlerin  düzeniyle birlikte farklılaşıyor. Şehri ikiye ayıran sanki daha çok hava: Serin ve temiz hava şahların masalsı dünyasının kuzeyine ait sanki, güneyin hava kirliliği ise yaz ya da kış etkisini sürdürüyor.
Veliasr ve Şeriati gibi geniş birkaç cadde şehri kuzeyden güneye bölüyor; bu geniş caddelerin iki yanındaki su kanallarından daha önce yazılarımda söz etmiştim. Ağaçlar, binalar, yollar kaydediyor ve söz konusu olan Tahran’sa, su kanalları da… Şehirler bazen sinsi, bazen de apaçık yollarla değişiyor. Tahran’da değişmeyen birçok şeyden biri, şehri boydan boya geçen caddelerin kenarlarında bulunan su kanalları. Bir ırmağın kenarında yürüdüğünüz hissiyle aniden durduruyor sizi sonbahara özgü bulanık, canhavlini andıran bir taşkınlıkla akan su.
IMG
SUYU İZLERKEN…
Suyu izlerken düşünüyorum: Akar suyun deli dolu akarken ya da sıcak mevsimlerde buharlaşırken gördüğü, telaşlı yolcunun ise gördüğünü sandığı Tahran gerçeği en çok hangi bilinçte aranmalı? Sahneler hızla değişirken siyasal gündemde değişmeyenleri bize kim vukufiyetle anlatabilir, sıradan sayılan herhangi bir şehirlinin yapabileceği kadar… Bu su kanallarından Muhammed Esed de Mekke’ye Giden Yol’da söz ediyor: Kenarında oturup hüzünlü, melankolik bir şekilde akan suya dalan Tahranlı neler düşünüyor acaba… Ali Şeriati, Rüknebad ırmağı kıyısında oturup ırmağı izleyen Hafız için yazmıştı: “Su kanalı şehrinden çıkmayan şairin ayağına getiriyor olmalı dünyayı.” Tahranlılar şiir okumayı seven insanlar. Yaşlı çınar ağaçlarıyla çevrelenen caddeler, kuzeyden güneye uzayıp giderken,
lüks olandan zaruri olana, mesafeden samimiyete, sürat ve telaştan yavaşlığa ve sükunute geçişe de tanıklık ediyorlar. Sağlığında, sıhhi nedenlerle şehrin kuzeyinde, Cameran mahallesinde yaşamış olan Ayetullah Humeyni’nin mezarı olan Harem-i Mutahhar, şehrin güney eteklerinde. Belediye hizmetlerinin kuzey – güney ayrımı yapmadığı çok belirgin, tersine güneyi daha yaşanılır hale getirmek için parklar, kültür merkezleri, çevre yolları açılıyor üst üste. Geniş orman – parklar bir hava akışının güçlükle mümkün olduğu şehri biraz olsun rahatlatıyor. Yine de evlerin birbiri üzerine yığılması hava akışını engellediği için de güney mahalleleri olabildiğinden daha sıcak, daha sıkışık hale geliyor.
DAĞLAR, DAĞLAR…
Tahran’ın en önemli özelliklerinden birisi, şehrin kuzeyinde bulunan Elbruz sıra dağlarıdır. Bu dağlar şehrin kuzeyinde çok yüksek bir duvar  gibi çırılçıplak bir şekilde yükseliyor. Ve hava temiz olduğunda, Demavend dağının görkemli silüeti zirvesindeki karlarla huni şeklinde görünüyor. Göz alıcı huni Ebruz sıradağlarının en yüksek ve volkanik zirvesidir. İlk bakışta çıplak görünen bu dağlar, Tahran’ın bugünkü konumu, yeşilliği ve aynı zamanda halkın eğlence ve spor merkezi halindedir. Yaz mevsiminde Derbent’te dağdan gelen coşkun suyun kenarı boyunca kurulmuş yüzlerce lokanta ve çay bahçesi, Tahranlıların ve bu şehre gelen yabanıların uğrak yeridir. Aynı zamanda dağların arasında akıp giden uzun bir ırmak olan Dereke’nin adıyla tanınan bölgede de yüzlerce çay bahçesi ve lokanta yer alıyor. Ve cuma günleri onbinlerce insan ya dağa tırmanmak ya da çay bahçelerinde vakit geçirmek için bu bölgeye akıyor. Kuzey, gökdelenlerle kapatıyor bir taraftan da dağdan gelen havanın akışını. (Bir taksi şoförü, bir keresinde bana, hava kirliliğiyle başedebilmek için dağların tepelerinin düzleştirilmesi gerektiğini söylemişti.) Tahran’ın kuzey – doğusunda bulunan Cemşidiye Parkı’nın kenarından ise bir yol dağın başka bir uğrağına doğru çekiyor, sporcuları. Bu arada Velencek bölgesinde teleferiklerle uıaşılan Tahran’ın en büyük kayak merkezi yer alıyor. Bu teleferik yaz mevsiminde serinlemek isteyenleri dağın öteki yüzüne taşıyor.

Yazar Hakkında

Cihan Aktaş

Yorum Ekle