Portre

Geçmişten Bugüne Türk Bilim Adamları

Yazar: TR Dergisi

Aristo’nun mantık çalışmaları üzerine eserler yazan Farabi, Batı’da “Alfarabius” ve “Abunaser” olarak anıldı.

Tarih boyunca bilim ve teknolojiye katkısı olan Türk bilim adamları, astronomi, tıp, matematik ve mantık alanında sayısız eserler kazandırdılar. Farabi’den Ali Kuşçu’ya, Türkiye’nin ilk atom mühendisi Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre’den Nobel Ödüllü bilim insanımız Prof. Dr. Aziz Sancar’a kadar pek çok Türk bilim adamı geçmişten bugüne küresel ölçekte ses getiren çalışmalarıyla bilim ve teknolojiye yön verdiler.

Avrupalılara İlham Veren: Farabi

Felsefe alanındaki çalışmalarıyla dünyaya nam salan ünlü Türk filozofu Farabi, bugün Kazakistan sınırları içinde yer alan Farab şehrinde doğdu. İlk öğrenimini burada alan Farabi, medreseyi Rey ve Bağdat’ta okudu. Önceleri Türkistan’da kadılık yapan ünlü düşünür, kendini felsefeye vererek Harran’da felsefe araştırmaları yaptı. Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca gibi pek çok dili bilen filozof, aynı zamanda hekim ve müzisyendi.

Dönemin tanınmış bilim adamlarının yanı sıra ahlak, politika, psikoloji, doğa ilimlerini tahsil eden Farabi, özellikle felsefe ve mantığa ayrıca önem veriyordu. Birçok alanda da eserler veren Farabi; Aristoteles, Platon, Zenon, Plotinos gibi Yunan düşünürlerini yorumladı ve bunların görüşlerine kendi görüşlerini de kattı.

Farabi, gerçek Aristo’yu tanıdı ve felsefenin gelişme yolunu Aristotelesçilik tarafına çevirmeyi amaç edindi. Onun mantık alanındaki çalışmaları, kendisine Yakın Doğu’nun bütün ülkelerinde geniş bir ün kazandırdı. Öyle ki Batı’da Farabi, “Alfarabius” ve “Abunaser” olarak anılırdı.

ARISTO’NUN KİTAPLARI ÜZERİNE ÇALIŞTI

Filozof, Aristo’nun Organon adlı mantık külliyatı kapsamına giren her kitap üzerinde çalıştı ve bunların şerh, tefsir veya muhtasarlarını hazırlamak suretiyle bu külliyatı inceledi. Farabi, henüz bazılarını tanıdığımız doğa bilimleri ve felsefe tarihi alanında da yaklaşık 100 eser yazdı. En ünlüsü, onun öğretisinin bütün özünü kısa bir biçimde
anlatan Aklın İnci Tanesi adlı küçük tezi oldu. Platon’un devlet hakkındaki çalışmalarını etkisiz kılmayan El-Medinetül Fazıla adlı tezi de büyük ilgi uyandırdı. Farabi, 950’de vefat etti.

Çağının Ötesinde Bir Deha: Biruni

Biruni, Özbekistan’ın Harezm şehrinde 973 yılında doğdu. İlk eğitimini dönemin önemli matematikçisi ve gökbilimcisi olan Ebu Nasr Mansur’dan aldı. Hocası Biruni’ye Öklid geometrisi ve Batlamyus astronomisini öğretti. Yunan filozoflarından Aristo, Arşimet ve Demokritus’dan etkilenen Biruni, bilimsel çalışmalarına genç yaşta başladı. Gökbilimi alanında çalışmalar yapan Biruni, güneşin yüksekliğini ve hareketlerini ayrıca şehrin boylamını hesaplayarak mevsimlerin ne zaman başladığını belirledi. Dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın olarak bulan bilim insanı Biruni, jeodezi biliminin kurucusu oldu ve trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın birim olarak kullanılmasını önerdi. Biruni’nin geliştirdiği piknometre, mekanik usturlap ve bazı harita projeksiyonları günümüze kadar ulaşan ölçme araçları oldu.

BİLİME YÖN VEREN ESERLER

Bilim dünyasına pek çok eser vererek katkı sağlayan Biruni, El-Asar’il-Bakiye an’il-Kuruni’I Haliye kitabında Orta ve Yakın Doğu’da kullanılan takvim sistemine dair bilgiler verdi. Coğrafyaya dair yazdığı eser ise El-Kanunü’l-Mesudi’dir. İstihrâc el-Evtâr fî Dâire isimli kitabında Orta Asya’nın topoğrafyasını belirledi. Kitabü’I Cemahir fi Ma’rifeti Cevahir’de mineral, maden, metal, alaşım, porselen gibi pek çok madde hakkında detaylı bilgi verdi. Kitabında, her bir maddeyi diğer bir maddeden ayırt etmeye yarayan özgül ağırlıklarını gösterdi. Ömrü boyunca incelediği bitkileri Kitâbü’s-Saydele isimli kitabında listeledi. Çağının ötesinde bir deha olan Biruni, Newton’dan 700 sene önce yer çekimi kuramı üzerine ilk fikirleri ileri sürdü. Galileo’dan 600 sene önce ise geliştirdiği telekokoplar ile gözlemleri sonucunda gezegenlerin  güneş etrafında döndüğü görüşünü savundu.

Dünya dönüyorsa ağaçlar ve taşların neden fırlamadığı sorusuna, merkezde bir çekicilik olduğu ve her şeyin dünyanın merkezine düştüğü cevabını verdi. Kuzey, Güney, Doğu ve Batı’nın farklı noktalarda buluştuğunu; denizlerin ardında bir karanın bulunduğunu (Bugünkü Amerika) öngördü.

Biruni, kendisinden çok sonra gelen Newton, Toricelli, Copernicus, Galileo gibi bilim adamlarına ilham kaynağı oldu. Tüm dünyada çağının en büyük bilgini olan Biruni, 1051 yılında Gazne’de hayata gözlerini yumdu. The UNESCO Courier dergisi, 1974 yılında çıkardığı sayıyı Biruni’ye ayırdı.

Coğrafyadan astronomiye pek çok alanda bilimsel eserler veren Biruni; Newton, Toricelli, Copernicus, Galileo gibi bilim adamlarına ilham kaynağı oldu.

Astronom, Matematikçi ve Dil Bilimci: Ali Kuşçu

Matematik çalışmaları ile bilinen Ali Kuşçu, astronomi ve dil bilimi alanında da önemli bir isim.

Döneminin önemli astronomi ve matematik bilgini Ali Kuşçu, 15. yüzyılda Semerkant’ta yaşadı. Uluğ Bey, Kadızâde-i Rûmî ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri aldı. Öğrenimini tamamlamak amacı ile Kirman’a giden Kuşçu, oradan yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri döndü. Ali Kuşçu, Semerkant’a dönüşünden sonra, Semerkant Gözlemevinin müdürü olan Kadızâde-i Rûmî’nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçti. Uluğ Bey Zîci eserinin tamamlanmasına yardımcı oldu. Ancak, Uluğ Bey’in ölümü üzerine Semerkant’tan ayrılan Ali Kuşçu, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yanına gitti.

SEMERKANT’TAN AYASOFYA’YA

Ali Kuşçu sonrasında Uzun Hasan tarafından Osmanlı ile Akkoyunlu Devletlerinin arasında barışı sağlamak amacıyla Fatih Sultan Mehmet’e elçi olarak gönderildi. Bilim adamlarına değer veren ve takdir eden Fatih, Ali Kuşçu’ya İstanbul’da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif etti. Bunun üzerine İstanbul’da kalan Ali Kuşçu Ayasofya’ya müderris olarak atandı. Burada Fatih Külliyesi’nin eğitim programlarını hazırladı, astronomi ve matematik dersleri verdi. Medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli bir rolü olan Ali Kuşçu, aynı zamanda İstanbul’un enlem ve boylamlarını ölçmüş ve çeşitli güneş saatleri yapmıştır.

İKİ ÖNEMLİ ESER

Astronomi ve matematik alanında iki önemli eser kaleme alan Kuşçu, Otlukbeli Zaferi’nden sonra Fatih Sultan Mehmet’e Fethiye eserini sundu. Astronomi alanında yazdığı Fethiye’nin birinci bölümünde, gezegenlerin küreleri ele alınıyor ve gezegenlerin hareketlerinden bahsediliyordu. İkinci bölüm yerin şekli ve yedi iklim üzerineydi. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer’e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını veriyordu. Ali Kuşçu’nun diğer eseri ise Fatih’in ismine atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır. Kuşçu, 1471 yılında İstanbul’da vefat etti.

Mekanik Bilimlerinin Kurucusu: El-Cezeri

makineler günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturdu. Mekanik alanında kaleme aldığı El Câmi-u’l Beyn’el İlmî ve El-Amelî’en Nâfi fî Sınâ’ati’l Hiyel eserinde 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını ve yararlanma olanaklarını çizimlerle gösteren Cezeri, aynı zamanda kitabında tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını vurguladı. Altı bölümden meydana gelen kitabında Cezeri, birinci bölümde binkam (su saati) ile finkanların (kandilli su saati) saat-ı müsteviye ve saat-ı zamaniye olarak nasıl yapılacağı hakkında on şekil; ikinci bölümde çeşitli kap kacakların yapılışı hakkında on şekil, üçüncü bölümde hacamat ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında on şekil; dördüncü bölümde havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatları hakkında on şekil; beşinci bölümde çok derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında beş şekil; altıncı bölümde ise birbirine benzemeyen muhtelif şekillerin yapılışı hakkında beş şekil yer alıyordu.

İLK OTOMATİK ROBOT

Cezeri, otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan Jacquard’ın otomatik dokuma tezgâhından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidromekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezeri, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri’nin otomasyon konusundaki en önemli katkısı oldu. Cezeri’nin, Diyarbakır Ulu Camii’nin ünlü Güneş Saati de diğer bir önemli eser olarak tarihî kayıtlara geçti.

Sibernetik alanın kurucusu kabul edilen, fizikçi, robot ve matrix ustası bilim adamı El-Cezeri 1206 yılında Cizre’de vefat etti.

Bir Osmanlı Dâhisi: Takiyüddin

smanlı’da ilmini zirveye taşıyan Takiyüddin, 1526 yılında Şam’da dünyaya geldi. Matematik ve astronomi başta olmak üzere birçok alanda araştırmaları ile tanınan Takiyüddin, ilköğretimine babasından dersler alarak başladı. Şam’daki âlimlerden klasik İslami ilimleri tahsil etti. Sonrasında Kahire’ye giden Takiyüddin, burada matematik, tıp ve astronomi gibi ilimleri öğrenerek eğitimini tamamladı. Ardından Şam’a dönen bilim adamı, bir süre burada kaldıktan sonra Nablus kadı naipliğine tayin edildi. Aynı zamanda civardaki medreselerde müderrislik yaptı. Araştırmalarıyla pek çok yeniliğe tespit eden dâhi, İstanbul’da son büyük rasathaneyi kurdu.

Bir Osmanlı dâhisi olan Takiyüddin, matematik, astronomi ve optik alanında eser kaleme aldı.

MATEMATİK VE ASTRONOMİ ÇALIŞMALARI

Matematik alanında çalışmalar yapan Takiyüddin; sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjantın tanımlarını yaparak, cetvellerini hazırladı. Takiyüddin, trigonometrik fonksiyonların kesirlerini, ilk defa ondalık kesirlerle gösterdi ve birer derecelik fasılalarla 1 dereceden 90 dereceye kadar hesaplanmış sinüs ve tanjant tabloları hazırladı. Aritmetik alanında da önemli çalışmalar yapan Takiyüddin, kendisine özgü pratik bir rakamlama sistemi geliştirdi ve çok eskiden beri kullanılan altmışlık kesirlerin yerine ondalık kesirleri kullanmaya başladı. Takiyüddin eserlerinde, ondalık kesirleri kuramsal olarak inceledi ve bunlarla dört işlemin nasıl yapılacağını örnekleriyle gösterdi. Takiyüddi’nin yazdığı Teshilu Zici’l-A’şâriyyi’şŞâhinşâhiyye (Sultanın Onluk Yönteme Göre Düzenlenen Tablolarının Yorumu) eserinde, İstanbul Gözlemevi’nde yaklaşık beş sene boyunca yapılmış gözlemlere göre düzenlenen yalnızca yer merkezli sistemin ilkelerine uygun olarak belirlenmiş gezegen konumlarını gösterdiği tablolara yer verildi.

Cebirle de ilgilenen ve ikinci derece denklemlerin çözümünde aritmetiksel yolu izleyen Takiyüddin, başarılı çalışmalar sergilediği bir diğer alan olan optik konusunda Göz ve Bakış Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap adlı bir yapıt kaleme aldı. Güneş saatleri ve mekanik saatler yapan Takiyüddin’in astronomik saatler ve gözlem saatlerini anlattığı Mekanik Saat Yapımı adlı kitabı, Batı dünyası da dâhil olmak üzere, günümüzde bu konuda kaleme alınmış en kapsamlı kitap oldu.

Takiyüddin, 1585’te vefat etti. Eserleri bugün hâlâ İstanbul, Kahire ve İngiltere’deki kütüphanelerde yer almaktadır.

Matematik ve Astronomide Önemli Deha: Mirim Çelebi

Mirim Çelebi, Osmanlı döneminde Kadızâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu’dan sonra yetişen en önemli matematikçi ve astronomlardandır.

Osmanlı Devleti’nde 16. yüzyılda fizik ve astronomi alanında yetişmiş en önemli bilginlerinden biri olan Mahmut bin Mehmet Mirim Çelebi, İstanbul’da doğdu. Eğitimine dedesi Hocazade Muslihuddin Efendi’den ders alarak başlayan Mirim Çelebi, önce Gelibolu Medresesi’nde sonra da Bursa’da Manastır Medresesi’nde müderrislik yaptı. Aynı zamanda İkinci Beyazıt’a matematik ve astronomi dersleri veren Mirim Çelebi, bu dönemde 1508’de Anadolu Kazaskerliği ’ne getirildi. Kendi isteğiyle kazaskerlik görevinden ayrılan Çelebi, Edirne’ye yerleşti.

ALİ KUŞÇU’YU TAKİP ETTİ

Mirim Çelebi, ilmî zihniyet itibarıyla dedeleri Kadızâde-i Rûmî ile Ali Kuşçu’nun temsilcisi oldukları Semerkant matematik-astronomi okulunun çizgisini takip etti. Astronomi ve optik alanlarda günümüze ulaşan eserleri olan Mirim Çelebi, incelediği konuları matematik tahlilleriyle ele aldı. Çelebi’nin en tanınmış eseri Osmanlı astronomları, müneccimleri ve muvakkitleri tarafından yaygın bir biçimde kullanılan Uluğ Bey’in Zici için yazılmış olan şerhtir. Mirim Çelebi bu çalışmasında, yalın bir şekilde bir derecelik yayın sinüsünü hesaplamak için beş ayrı çözüm önerdi. O, bu çalışmasında trigonometrik ifadelerin değerleriyle özel olarak ilgilendi ve özgün sonuçlara ulaştı.

Gökkuşağı ve halenin oluşumunu ele aldığı kitabı Risâle fi’l-Hâle ve Kavs-i Kuzah, Osmanlı Devleti’nde optik konusunda o güne kadar yazılmış ilk hacimli çalışma oldu. Mirim Çelebi bu çalışmasında görmenin oluşumu üzerinde durdu, ayrıca ışığın kırılması ve yansıması konularını inceledi. Mirim Çelebi’nin asıl ününü astronomi çalışmalarının sağlamış olması, onun bilimsel etkinliğinin de biçimlenmesine yol açtı. Mirim Çelebi’nin astronomi alanındaki eserleri Rub’u’l-Müceyyeb, Rub’u’ş-Şikâzî ve Zerkâle adlı risâlelerdir. Söz konusu eserinde aletlerle takvimi, kıble tayini ve diğer bazı meseleler üzerine kaleme alınmış hacimli risaleler şeklindedir. Ayrıca döneminin yönelimine uyarak el-Makâsıd fi’l-ihtiyârât gibi astroloji eserleri de yazdı. Ölümüne kadar Edirne’de yaşayan Mirim Çelebi, 1525 yılında vefat etti.

Bilim Tarihi Yazıcılığının Babası: Salih Zeki

Türkiye’de bilim tarihi yazıcılığının kurucu olarak tanınan Salih Zeki, 1864 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Astronomi, matematik, mantık ve bilim tarihi alanlarında önemli başarılara imza atmış olan Salih Zeki, 1882 yılında Darüşşafaka Lisesini birincilikle bitirmesinin ardından Posta ve Telgraf Kaleminde memur olarak göreve başladı. Daha sonra elektrik mühendisliği alanında eğitim görmek amacıyla birkaç arkadaşı ile birlikte Paris’e gitti.

Türkiye’de bilim tarihi yazıcılığının babası olarak nitelendirilen Salih Zeki, matematik, mantık ve astronomi alanında da çalışmalar yürütmüş önemli bir isim.

1889 yılına gelindiğinde Salih Zeki’nin bilim tarihi çalışması niteliğini taşıyan Memoire sur les chiffres indiens isimli makalesi yurt dışında yayınlandı. Yaşamı boyunca çeşitli eğitim kurumlarında fizik, kimya, analitik geometri, matematiksel fizik, astronomi ve ihtimal hesabı gibi dersler verdi. Bir dönem rasathanede görev alan Salih Zeki, astronomi ve matematikle ilgili bazı yurt dışı kaynaklı eserler üzerinde araştırmalar yaptı aynı zamanda da takvim üzerine çalışmalar yürüttü. Yöneticisi olduğu Resimli Gazete’de astronomi ile ilgili makaleler kaleme almasının yanı sıra konuyla ilgili çeşitli ders kitapları da hazırladı. Matematiği evrende görülemeyecek kadar küçük gerçekleri gösteren bir mikroskop olarak tanımlayan Salih Zeki’nin, modern matematiğin Türkiye’ye gelmesi ile ilgili önemli hizmetleri oldu. Verdiği çeşitli konferanslar ve eserlerle Türk matematikçilerin bilgi sahibi olmadığı birçok alanın Türkiye’de tanıtılması noktasında önemli çalışmalara imza attı. Aynı zamanda Salih Zeki, Türkiye’deki eğitim sisteminde matematik eğitiminin yaygınlaştırılması hususunda önemli bir isimdir. Cebirsel mantığın Türkiye’ye girişi ile ilgili de çalışmaları da bulunan Salih Zeki ayrıca Türkiye’de bilim tarihi yazıcılığının babası olarak nitelendirilir. Hikmet-i Tabiiyye Dersleri, Kamus-ı Riyaziyyat, Asar-ı Bakiye, İlmin Kıymeti, Darülfünun Konferansları, Mizan-ı Tefekkür, Mebahis-i Elektrik, İlm-i Tabakatü’larz, İlim ve Faraziye ve İlim ve Usul adlı önemli pek çok kitabın ve çeviri eserin de yazarıdır. Söz konusu kitapların yanı sıra pek çok gazetede ve dergide yazıları yayınlanan Salih Zeki, 1921 yılında İstanbul Şişli’de bulunan Fransız Hastanesinde hayata gözlerini yumdu. Salih Zeki, Fatih Camii’nin bahçesine defnedildi.

 

Kandilli Rasathanesinin Temellerini Atan İsim: Mehmet Fatin Gökmen

Kandilli Rasathanesinin kurucusu ve ilk müdürü olan Mehmet Fatin Gökmen, 1877 yılında Akseki’de doğdu. İlköğrenimini Alanya’da tamamlamasının ardından İstanbul’da bulunan Fatih Medresesini bitirdi. Sonrasında Sultam Selim Camii Muvakkithanesinde çalışmaya başladı. Burada çalıştığı sırada Salih Zeki Bey’in ilgisini çekti. Salih Zeki Bey’in yönlendirmesiyle girdiği Riyaziyyat Medresesini (fen fakültesi) birincilikle tamamladı. Bir süre Darüşşafakada matematik öğretmenliği yapmasının ardından mezun olduğu medreseye astronomi ve hesab-ı ihtimaliyyat öğretmeni olarak geri döndü. Daha sonra da bir dönem medrese yöneticiliği yapan Mehmet Fatin Gökmen, 1910 Haziran’ında, 31 Mart Vakası’nda zarar gören ve yeniden kurulması talep edilen Rasathane-i Amirenin müdürlüğü görevine getirildi.

RASATHANEYİ, METEOROLOJİ MERKEZİ HÂLİNE DÖNÜŞTÜRDÜ

Rasathanenin tekrar kurulması için çalışmalara başlayan Fatin Gökmen, kurumun bugünkü yerinde oluşturulmasına karar verdi. Öncelikle yurt dışından önemli isimlerle irtibata geçip gözlemevinin yeniden oluşturulması için gerekli olan malzemelerin teminini gerçekleştirdi. Söz konusu aletlerin gelmesiyle birlikte de 1 Temmuz 1911 itibarıyla sürekli ve sistematik olarak meteoroloji faktörlerinin ölçümlerine ve kayıtlarına başlandı. Pek çok meteorolojik çalışmaların hayata geçirildiği Rasathane-i Amireyi Gökmen, meteoroloji istasyonu olmaktan çıkarıp birinci sınıf bir meteoroloji merkezi hâline dönüştürdü.

BİRÇOK ESERE İMZA ATTI

Gökmen’in yıllarca çaba sarf ederek Almanya’dan getirttiği 20 santimetre açıklıklı Zeiss marka teleskop, 1935’te monte edilebildi. Bir süre takvim çalışmaları da yapan Gökmen’in muhtelif gazete ve dergilerde çıkan yazılarının yanı sıra kaleme aldığı birçok da kitap bulunuyor.

RASATHANEYE KİTAPLIK KAZANDIRDI

Hocası Salih Zeki Bey’in “En mühim eserim, yetiştirdiğim Fatin Efendi’dir.” dediği Gökmen, Kandilli Rasathanesinde görev yaparken matematik ve astronomi alanıyla ilgili eserleri bir araya getirerek bir kitaplık oluşturdu. Söz konusu kitaplıkta yer alan eserlerin tamamı Gökmen tarafından tek tek ve titizlikle incelendi. Araştırmacılar tarafından yoğun ilgi gören kitaplık, bugün de önemini sürdürüyor.

1943’te rasathaneden emekli olan Gökmen siyasete adım attı. İki dönem Konya milletvekilliği yaptı. 1955 yılının Aralık ayında hayata gözlerini yumdu ve Kandilli Küçüksu Mezarlığı’na defnedildi.

Uçuş Rekortmeni: Vecihi Hürkuş

ürkiye tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş, 6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Gümrük Müfettişi Faham Bey’in genç yaşta vefat etmesinden dolayı Vecihi Hürkuş, annesi Zeliha Niyir Hanım tarafından yetiştirildi.

Tophane Sanat Okulunda güzel sanatlar eğitimi alan Hürkuş, gönüllü olarak Balkan Savaşı’nda ardından da Birinci Dünya Savaşı’nın Bağdat cephesinde uçak mühendisi olarak görev yaptı. 1917 yılında, Kafkas Cephesi’nde bulunduğu sırada bir Rus uçağını düşürerek “Düşman uçağını düşüren ilk Türk pilotu” unvanını aldı. Savaşta yaralanarak Ruslara esir düşmesine rağmen, kaçmayı başardı ve ülkesine geri döndü. Kurtuluş Savaşı’na gönüllü katılan Hürkuş, bir Yunan uçağını da düşürmesinin ardından İzmir Havaalanına inerek burayı işgalden kurtardı. Bu başarıları üzerine TBMM tarafından kendisine İstiklal Madalyası ve üç ayrı Tasdikname verildi. 1916–1967 yılları arasında 30 bin saatlik uçuşla zor bir rekora imza atan Hürkuş, 102 farklı model savaş ve sivil uçakla uçuş yaparak güç bir rekoru daha gerçekleştirdi.

İLK TÜRK YAPIMI UÇAK

Edirne’ye kazayla düşen bir düşman uçağına adının verilmesi üzerine uçak yapma fikri aklına takılan Hürkuş, ilk Türk yapımı uçak olan “Vecihi K VI”yı imal etti. Uçağın ilk uçuşunu 28 Ocak 1925’de gerçekleştirdi. Türk Tayyare Cemiyetine (TTC) katılan Hürkuş, 1931 yılında kurum adına ilk Türkiye turunu düzenledi. Bunu aynı yılın sonlarında yapılanve Ankara, Konya, İzmit, İstanbul gibi birçok şehri kapsayan ikinci uçak turu izledi. Hürkuş, 1932’te Sivil Tayyare Mektebini kurdu. 1933 yılında Nuri Demirağ tarafından finanse edilen Vecihi K-XVI adlı uçağı tasarladı. 1937 yılında Türk Hava Kurumu, Hürkuş’u mühendislik eğitimi alması için Almanya’daki mühendislik okuluna gönderdi. 1939’da mezun olan Hürkuş’a iki yılda mühendis olunmasının imkânsızlığı gerekçesiyle uçak mühendisi ruhsatı verilmedi. Türkiye’nin ilk sivil hava yolu şirketi olan Hürkuş Hava Yollarını 29 Kasım 1954’de kuran Vechi Hürkuş, Türk Hava Yollarının elden çıkarttığı uçakları alıp, onararak filosunu kurdu. Fakat uçaklarına düzenlenen sabotajlar, uçuşlarının gerekçesiz yere iptal edilmesi gibi sebeplerden dolayı bu projesini verimli bir şekilde sürdüremedi. Hürkuş, 16 Temmuz 1969’da Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinde vefat etti.

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle