Tarih

Vefatının Yüzüncü Yıl Dönümünde farklı Yönleriyle Sultan Abdülhamid

Yazar: TR Dergisi

Vefatının 100. yıl dönümünde zeki, feraset sahibi ve siyasi deha İkinci Abdülhamid Han.

1842 yılının Eylül ayının 21’nde Osmanlı hanedanında Abdülhamid ismini taşıyan bir şehzade dünyaya geldi. Devran dönüp vakit erişti ve Şehzade Abdülhamid, 31 Ağustos 1876’da Sultan İkinci Abdülhamid unvanıyla Osmanlı tahtına geçti. Şehzadeliği sırasında ticaretten kazandığı nakit ve edindiği tecrübeler hatırı sayılır derecedeydi. Zeki, feraset ve siyasi deha sahibi bir sultandı. Saltanatının ilk yıllarında kendisini 93 Harbi’nin içinde bulsa da devleti kısa sürede toparladı. Devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü koruma, en büyük prensibiydi. Sultanlığının 33. yılında haledilip Selanik’e sürgüne gönderildi. Burada kısa süreli mecburi bir ikametten sonra İstanbul’a nakledildi. Beylerbeyi Sarayı’nda vefat ettiğinde 72 yaşındaydı ve tarihler 10 Şubat 1918’i gösteriyordu.

 

MERAKLARI

Sultan Abdülhamid çok renkli bir şahsiyetti. Daha şehzadeliği sırasında edindiği hobileri, merakları vardı. Kitaplara, özellikle de seyahatnamelere ve polisiye romana ilgiliydi. Tercüme ettirdiği pek çok polisiye roman ve siyasi içerikli eser vardır. Kendisi çok fazla kitap okurdu. Yıldız Sarayı’nda kurdurduğu muazzam kütüphane, onun kitap düşkünlüğünün en büyük delilidir.

Zihnini kitaplarla dinlendiren sultan, bedenini de marangozlukla teskin ediyordu. Sanata ve antikaya da çok meraklıydı. Elinden çıkan işleri değme marangozlar imal edemezdi. Özellikle ince oymacılıkta çok mahirdi. Yıldız’da bu iş için hususi bir marangozhanesi vardı. Sürgün yılları dâhil kitaplardan ve marangozluktan uzak kalmadı.

Çinicilik de sarayın bahçesine bir çini fabrikası kurduracak kadar Sultan Abdülhamid’in ilgi sahasına giriyordu. Hususi mimarı D’Aranco’nun kurduğu çini fabrikası, kütüphane ve marangozhaneden sonra Sultanın uğradığı üçüncü mekândı. Buranın mamulatı öncelikle sarayın ihtiyaçları için kullanılıyor, müstesna misafirlere hediye ediliyor yahut satılıp parası hayır işlerine sarf ediliyordu.

Fotoğrafçılık, “Her resim bir fikirdir… Ben yazılı bilgelerden ziyade resimlerden istifade ederim.” diyen İkinci Abdülhamid Han için müstesna ilgi sahalarından biriydi. Yurt içi ve yurt dışından binlerce kare fotoğraftan oluşan Yıldız Fotoğraf Albümleri onun bu merakı sayesinde oluşmuştur. Sultan, fotoğraf yoluyla pek çok siyasi ve politik fayda da elde etmiş, ülkesindeki gelişmeleri tüm dünyaya duyurmuş ve dünyadaki gelişmelerden de haberdar olmuştur.

Sultan Abdülhamid hayvanlara karşı olan merakıyla da bilinir. Yıldız Sarayı’nın bahçelerinde envai çeşit hayvan bulunuyordu: Birbirinden cins atlar, papağanlar, kediler, zebralar, develer, deve kuşları, muhtelif yabani hayvanlar.

Kendisi aynı zamanda usta bir silahşordu. Çok iyi silah ve kılıç kullanırdı. Sahip olduğu silah koleksiyonu bu merakının bir neticesidir.

 

HİCAZ DEMİR YOLU

Sultan İkinci Abdülhamid devrinin ilk demir yolları Filistin’de Yafa-Kudüs, Şam-Müzeyrib ve Beyrut-Şam hatları oldu. Avrupa devletlerinin çıkar çatışmalarının neredeyse tamamının demir yolu inşa imtiyazları üzerinden yürüdüğü o devirlerde, en önemli proje Bağdat Demir Yolu idi. Sultan, bu imtiyazı devletine ve milletine en faydalı olacak şekilde Avrupa güç dengelerini de gözeterek Almanlara verdi. Bilahare Bağdat hattına bağlanması planlanan Hicaz Demiryolu hattı ise Abdülhamid Han’ın “Benim eski rüyamdır.” dediği, Mukaddes Topraklar ile maddi ve manevi bir bağdı. Hicaz hattının inşaatında yabancı devlet ve şirketlerden yardım istenmeyecek ve bu iş tamamen millî kaynaklardan istifadeyle inşa edilecekti. İstanbul’dan başlayan hat; Şam üzerinden Medine’ye, oradan Mekke’ye ve Cidde’ye kadar uzanacaktı. Sonra Yemen üzerinden Bağdat ve Basra’ya ulaşacaktı.

Hicaz Demir Yolundan maddi-manevi birçok fayda bekleniyordu. En başta, hac yolculuğu çok kısalacaktı. Müslümanlar arasındaki irtibat güçlenecek, asayiş daha rahat sağlanabilecekti. Nitekim beklendiği gibi hattın inşa edileceğinin haberi duyulunca dünyanın muhtelif ülkelerinden Müslümanlar Dersaadet’e telgraflar göndermeye ve sevinçlerini dile getirmeye başladılar.

Tarihî hac yolu boyunca yapılacak Hicaz Demir Yolu hattının inşasına, 1900 yılında Şam’ın Kadem mevkiinde yapılan bir merasimle başlandı. İnşaat Medine’ye yaklaştığı sırada padişahın emriyle Hz. Muhammed’in ruhaniyetini rahatsız etmemek için çelik yerine ağaç traversler kullanılmıştı.

İnşaatın başlamasından 8 sene sonra Şam ile Medine arasındaki demir yolu hattı tamamlandı. Hattın uzunluğu bin 464 km’ye ulaşıyordu. O güne kadar kervanlarla 40 günde gidilen Şam-Medine arası trenle üç güne düştü. Fakat hattın Medine’den ilerisi yapılamadı.

 

YILDIZ SARAYI

Yıldız Sarayı, Sultan Abdülhamid’in karargâhı, bütün saltanatına, aldığı kararlara ve en nihayetinde haline şahit olmuş bir mekândır. Aslında, müştemilatındaki binalar ve 10 bin kişiyi bulan sakinleriyle bir saraydan çok daha fazlasıdır. Devrin son teknikleriyle özel günler için kısa sürede inşa edilmiş prefabrik köşkler, her biri butik birer botanik bahçesi ve bazıları da nebatat hastanesi hüviyetindeki nadir bitkiler ve ağaçlarla dolu limonluklar, hayvanat bahçesi, sultanın birer sanat harikası eserler yaptığı marangozhane, tamirhane, fotoğrafhane, tiyatro, çini fabrikası, kütüphane, içinde kayıklarla gezilebilen havuzlar ve hatta doldurulmuş nadir kuşlar, kelebekler ve böcek koleksiyonlarına sahip bir zooloji müzesi Yıldız Sarayı’nın mütevazı dünyasını oluşturur.

 

İNŞA FAALİYETLERİ

Sultan Abdülhamid büyük siyasi meseleler ve yüklü miktarda dış borçla devraldığı devleti en kısa sürede hemen her sahada ilerletmek ve halkın eğitim seviyesini yükseltmek için memleketin en ücra köşelerine kadar bir dizi imar faaliyetine girişmiştir. Mimarlık eğitiminin müstakil bir okulda verilmeye başlanması ve Sanayi-i Nefise Mektebinin açılması onun devrindedir. Modern manada eğitim veren mektepler ve modern hastanelerin yanı sıra Anadolu’nun dört bir yanında inşa edilen saat kuleleri, hükümet konakları, demir yolları, telgraf hatları Sultan Abdülhamid’in saltanatı boyunca bir bir boy gösteren yapılardır. Bunların dışında türbe, cami, çeşme ve binlerce tarihî eser de tamir edilmiş, bu sayede ömürleri uzamıştır. Aynı zamanda İkinci Abdülhamid Han devrinde mimari üslupta bir millîleşme söz konusudur. Saltanatı devrinde inşa edilen; İstanbul Arkeoloji Müzesi, Beyazıt Kütüphanesi, Haydarpaşa ve Sirkeci garları, İstanbul Erkek Lisesi, Haydarpaşa’da Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, Sultanahmet’te Tarım, Orman ve Maadin Nezareti gibi yüzlerce bina hâlâ İstanbul’u ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerini süsler.

 

DÂHİYANE POLİTİKALAR

Sultan Abdülhamid’in dış siyasette gittiği yol, denge politikasıydı. Avrupalı devletlerin dünyayı kendi aralarında paylaşmak istediklerinin farkındaydı. Kendi ifadeleriyle, “Bunların karşısında tek başına duramazdı ve yapabileceği tek şey, aralarındaki rekabetten istifadeyle daha büyük lokma ümidiyle her birini diğerine düşürmekten ibaretti”. Bu sayede vatanını, Avrupalı devletlere yem olmaktan uzun yıllar korudu. Balkan milletlerinin birlik olup Türkiye aleyhinde bulunmalarını önledi.

Huntington’a göre o; dünya çapında bir siyasi idi. İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey’e göre “Dış ve iç güçlere, bunların oyun biçimleri ve kullanılma usulleri konusunda insan zekâsının en üst sınırlarına ulaşmış bir hükümdardı.” Alman imparatoru II. Wilhelm onun hakkında, “Ben politikayı Abdülhamid’den öğrendim.” diyordu.

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle